1. Okula Kaçmak...


    ...

    İlkokulun 3. sınıfına gidiyordum. Öğretmenimizi, okulumuzu ve arkadaşlarımı çok seviyordum; 15 gündür hastalık sebebiyle devamsızlık yapma durumunda kalışım beni çok üzüyordu. Bir sabah, dayanamayıp okula kaçtım. “Okula kaçmak” belki ilk defa benim kullandığım bir tabirdir; genellikle okuldan kaçılır çünkü. Giyindim, okula yöneldim. Müstahdemler beni çok severdi, hemen kapıyı açtılar, sarıldılar. Sınıfa çıktım. Öğretmenimiz fırlayıp beni kucakladı, başımı göğsüne bastırdı. “Evden kaçıp geldim” demiştim. O ağlar ben ağlarım… Beni biraz teselli ettikten sonra, sınıfını bıraktı ve elimden tutarak beni evime getirdi.

    ...

    Ahmet Selim'den
    Continue reading »
  2. Karpat'tan Önemli Tespitler...


    En önemli tarihçilerimizden birisi olan Kemal H. Karpat Hoca, Neşe Düzel'e verdiği röportajda çok önemli tarihi tespitler yapıp günümüzün analizini yapıyor. Bu söyleşide özellikle Ulus devletlerin geleceği, Türkler ile Yahudilerin tarih boyunca iyi anlaşma sebepleri ve ülkemizin ana meselesi ile önemli değerlendirmeler var.


    Aşağıda bir bölümünü alıyorum:


    ...


    1912-13 Balkan Savaşı sonunda, Yunanistan Makedonya’nın güneyini aldı. Merkezi Selanik’te olan bu bölgenin halkının ekseriyeti Slavdı yani Bulgardı. Yunanistan bu bölgeyi Rumlaştırmak için Anadolu’dan Rumları çekmeye başladı. İttihat ve Terakki Hükümeti’yle nüfus mübadelesini konuştu. Nihayet 1926’da mübadele gerçekleşti ve din esas alındı.


    ...


    1949’da Türkiye İsrail’i tanıdığında Müslüman dünyası şok oldu. Oysa 6. ve 8. yüzyıllarda Hazarlar denilen büyük Türk topluluğunun Museviliği kabul ettiği ve Ukrayna’nın da bir kısmını alarak Rusya’nın güneyinde bir imparatorluk kurmuş olduklarını bilseler daha çok şaşırırlardı. Türkçe konuşan Hazarlar, Avrasya tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Türklerin Museviliğe yönelik ilgisinin geçmişte başka örnekleri de var. Mesela Türkler neden Museviliğe yakınlık gösterdi ve gösteriyor?


    Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasından beş bin yıl kadar önce, Orta Asya’da yaşayan Türk kabileleri tanrı veya tengri diye eşi benzeri olmayan yüce bir yaratıcı kavramı geliştirmişlerdi. Türkler, karşılaştıkları Yahudilerin benimsedikleri İbrahimi tanrı anlayışıyla kendilerinin geliştirdiği tanrı kavramının benzer olduğunu gördüler. ‘Aynı tanrıya ve kitaba inanıyoruz. Demek ki inancımız gereği kardeşiz’ diye düşündüler. Bu tarihsel olgu Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Cumhuriyet döneminde de doğrulandı... Türkler İslamiyet’e tek tanrı anlayışı nedeniyle çok rahat girdi. Eğer senin kültüründe tek tanrı anlayışı varsa, o zaman şekillenmiş dinlerle karşılaştığında bunları çok daha rahat alabiliyorsun.


    ...


    Ulus-devlet siyasi maskesi ve hırsları geniş çapta törpülenerek devam edecek. Yani ulus-devlet bir kültür devleti olacak. Bu kültür devleti, kendi diline ve geleneğine sarılacak ama kendisinden olmayanların haklarını da tanıyacak. Geçmişte dünyaya bunun örneğini Osmanlı imparatorluğu verdi. Geleceğin kültür devleti, Osmanlı örneğindeki gibi davranacak, kültürlere hâkim olmayacak. Ben Osmanlı’nın dirilmesini savunan biri değilim ama küreselleşmenin en iyi modeli o. Herkesi rahat bırakmış ama hepsinin tepesinde bir şemsiye gibi durarak onları korumuş. İnsanları, kendi geçimini sağlayacak kadar sömürmüş. Osmanlı’da bir aristokrat sınıf yetişmemiş.


    ...


    (Ülkenin) Ana mesele yüz senelik bir idareci grubunun yerine daha demokratik bir idare getirmektir. Onların yarattığı ideolojiyi daha demokratik bir ideolojiyle değiştirmektir. Yeni bir devletin kurulması için bir süre için sert bir idare gerekiyordu diyorlar. Hayır, böyle sert bir idareye ihtiyaç yoktu. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti yüz sene evvelden Osmanlı devletinin hazırladığı demokratik temeller üzerine oturtuldu.



    Continue reading »